16 Temmuz 2013 Salı

Barika'nın kuyusu: GİTTİ KOSKOCA THEMIS

Barika'nın kuyusu: GİTTİ KOSKOCA THEMIS: "Vikipedi'de Themis (adalet tanrıçası) tanımı:  Themis, Olympos’ta yaşar, Tanrıların toplantılarına başkanlık eder, Olympos&#...

GİTTİ KOSKOCA THEMIS




"Vikipedi'de Themis (adalet tanrıçası) tanımı: Themis, Olympos’ta yaşar, Tanrıların toplantılarına başkanlık eder, Olympos'taki düzeni o korur, Homeros’u da tanır, bilir onu, Hera ile Zeus’la konuştuğunu gösterir İlyada’da, ama çok söz edilmez Themis ten, efsanesi, öyküsü yoktur, Her yerde her zaman vardır. Ürettiği, tanrısal varlıklarla sürdürür etkisini, bu varlıklarlarda Tanrılardan daha güçlü oldukları için ehramın tepesinde oturur gibidir Themis. Adı da koymak, yerleştirmek, oturtmak anlamına gelen bir kökten türemiştir .

Kısaca belirtmek gerekirse; “Kılıç” adaletin verdiği cezaların caydırıcılığını ve gücünü, “Terazi” adaleti ve bunun dengeli bir şekilde dağıtılmasını simgeler. “Kadın” ve “Bakire” olması bağımsızlığı ifade eder. Ayrıca kadının gözü bağlıdır. bu da tarafsızlığını simgeler.Hukukun evrensel ilkelerini simgesel olarak taşıdığı için Themis heykeli adaleti en iyi şekilde ifade etmektedir."

Şimdiyi tanımlamak için kendimi çok yormayacağım. Son bir kaç yıldır olanları (son on yıldır diyelim) tek tek anlatmaya kalksam blog yerine bir wikileaks inşaa etmem gerekir. İktidara kendilerine uygulanan adaletsizliği bertaraf edebilmek için geldiğini söyleyen, isminde Adalet kelimesini barındıran, genel başkanı uğradığı haksızlık nedeniyle hapis yatmış ve bunun intikamını kendine (neredeyse Steven Seagal ölçüsünde) görev edinmiş, 28 Şubat'ı dilinden düşürmeyen hükümet bu sabah, üniversite öğrencisi çocukları ciddi anlamda bir kanıta, bulguya, olaya, şahide, tanığa dayanmadan keyfi olarak tutuklattırdı. 
Demokrasinin anlamını kaybettiği ve kelime olarak bir paspastan daha değersiz bir hale geldiği bu ülkede, adalet de elbet aynı zemine serildi. Bugün işlediğiniz suçtan yırtabilmeniz tamamen hükümetle ne kadar itiştiğinize bağlı. Şöyle ki; eğer tecavüzden, hırsızlıktan, cinayetten, cinayete teşebbüsten yargılanıyorsanız yırtma şansınız (herhangi bir milletvekilinin etrafına saldırmadıysanız) çok yüksek. Dert etmeyin. Kaos bir harika dostum!
Gel gör ki düşünsel bir eylemde bulunmuş ya da buna yeltenmiş hatta eliniz çenenizde bir dakikadan fazla uzaklara falan dalmışsanız bittiniz! Saklanacak delik bulun ama bulurken arkanızda adam bırakmamaya çalışın. Zira sizi bulamazlarsa kardeşinizi tutukluyorlar (bkz: bu sabahki tutuklamalar); sonuçta onlar da kotayı doldurmak zorunda. 
"Anarşik, isyankar, ne idüğü belirsiz, edepsiz çocuklar işte" demeden önce bir dinlemeyi, ne diyor bu çocuklar bir anlamayı deneseniz. Hükümet bu çocukları yola getiriyor, polis de mürebbiyelik ediyor diye kendinizi avutmadan önce birer anne-baba olarak, birer abi-abla olarak, birer kardeş-arkadaş olarak olanları değerlendirmeyi deneseniz. Anlamanızı ya da onları desteklemenizi istiyor değilim, sadece anlamaya çalışıp kendi hallerine bıraksanız o da yeter.
Bu ülkede şiddete, teröre, karışıklığa gerçekte neden olanın sabahın beşinde evinden yaka paça aldığınız, ardından da delil diye sadece kitaplarını toplayabildiğiniz uyku mahmuru çocuklar olduğuna inanacak kadar bağnaz değilsiniz biliyorum. Seksenli yıllardan sonra bu tür hamlelerin aslında gerçekte neyi örtbas etme çabası olduğunu hepiniz biliyorsunuz biliyorum. Bugün göz altına alıp yarın da üniversitelere polis sokarak her gün o çocukları sindirmek için dövmek istemenin ne kadar mantık dışı olduğunun siz de farkındasınız biliyorum. Biliyorum da anlamıyorum neden o zaman bırakıyorsunuz da yapsınlar? 
Kılıç: Adaletin verdiği cezaların caydırıcılığını temsil ediyordu ama pala bunu geçersiz kıldı.
Terazi: Adaletin dengeli dağıtımını temsil ediyordu ama bayrak satan abiyi tutuklamanız bunu geçersiz kıldı.
Kadın ve bakire olması: Adaletin bağımsızlığını temsil ediyordu ama tecavüz sanıklarını serbest bırakmanız bunu geçersiz kıldı.
Gözlerinin bağlı olması: Tarafsızlığını temsil ediyordu ama bizden olmayan ölsün tavrınız bunu geçersiz kıldı.
Themis, aramızdan darp edilmiş, yağmalanmış, ırzına geçilmiş, elleri boş ve gözleri açık olarak ayrıldı.
Ruhuna el fatiha...

12 Temmuz 2013 Cuma

Barika'nın kuyusu: ON DOKUZ

Barika'nın kuyusu: ON DOKUZ: Benim bir erkek kardeşim var. Kardeşim yaşında arkadaşlarım var. Kuzenlerim var. Kardeşimin arkadaşları var. İnsanları yaşlarıyla yargı...

ON DOKUZ



Benim bir erkek kardeşim var. Kardeşim yaşında arkadaşlarım var. Kuzenlerim var. Kardeşimin arkadaşları var. İnsanları yaşlarıyla yargılamayı ben kendim bizzat 30 yaşıma girince bırakmıştım ama şimdi yeniden başlıyorum çünkü 19 yaşında ölünmez!

19 yaşımda üniversitedeydim. Ege'de. Hava hep güzel, yerler çimenlik. O çimenlere uzanarak geçirirdik vaktimizi. Su savaşları meşhurdur Ege'nin. Kipa yeni açılmıştı, nevaleleri alıp bahçesinde yer içerdik. Bornova'ya giderdik, Küçük Park'a, havuzun oraya. Fıskiyelerin anlamı sadece buydu.

Kardeşim 19 yaşındayken üniversitedeydi. 9 Eylül'de, Buca'da her yeri rüzgar alan bir kampüste okuyordu. Diğer çocuklarla toplanıp PS oynuyorlardı. Araba kullanmaya çok fena hevesi vardı.

Can dostum 19 yaşındayken üniversitedeydi. Balıkesir'de, önce yurtta kalıyordu sonra arkadaşlarıyla eve çıktı. Kendi başına ev sorumluluğu almayı öğreniyordu.

Ali İsmail Korkmaz 19 yaşındayken üniversitedeydi. Eskişehir'de okuyordu. Gezi eylemlerine katılmıştı çünkü özgürlük denen şeyin kıymetini öğreniyordu. Eli sopalı birileri tarafından dövülüp bir sokakta bırakıldı. Güç bela gittiği hastane onu tedavi etmedi. İkinci hastaneye götürüldüğünde çoktan hasar almış olan vücudu daha fazla dayanamadı ve öldü.

PS oynar mıydı, ev arkadaşı var mıydı, araba kullanır mıydı, çimlere uzanır mıydı, mezuniyetinde ne giyecekti, kız arkadaşı var mıydı; bilmiyorum. Bildiğim tek bir şey var o da Ali İsmail Korkmaz'ı kimin öldürdüğü.





9 Temmuz 2013 Salı

Barika'nın kuyusu: BİZ NEYMİŞİZ?

Barika'nın kuyusu: BİZ NEYMİŞİZ?: Yetkili merci tanımlaması genelde yetkileri olan merciler için kullanılır. Yetki denen şey ise genelde bir konuda yetkin olan kişilere ...

BİZ NEYMİŞİZ?



Yetkili merci tanımlaması genelde yetkileri olan merciler için kullanılır. Yetki denen şey ise genelde bir konuda yetkin olan kişilere verilir. Yetkin olmaktan kasıt genelde o konuda yeterli tecrübe ve birikime, davranışsal özelliklere sahip olmakla ilgilidir.

Ama bunlar genelde olan şeylerdir.

Burası, istisnaların kaideyi bozmak yerine; istisnaların kaide olduğu bir ülke.

Biz başka memleketlerde anormal sayılabilecek, filmlere, dizilere konu olabilecek durumları normal görürüz. Başka ülkelerde toplu istifaya hatta neredeyse toplu intihara neden olabilecek olayları "eh ne yapalım" diye geçiştiririz. Sürekli "bizden adam olmaz zaten" dediğimiz için bizden adam olmamıştır. "Bunlardan adam olmaz zaten" diyerek de adam olabilecekleri seçmek yerine olanı kabul ederiz. Kaderci değil; bildiğiniz tembel, üşengeç, adam sendeci ve vurdumduymazızdır.

Yedi düvele misafirperver ve hoşgörülüyüz diye kasım kasım kasılırken yurt dışından gelen turist kadınlara tecavüz edip öldürür; boş zamanlarımızda da mezhep, din, ırk ve diline göre birbirimizi boğazlarız.
Çalışmaktansa yan gelip yatarak para kazanmanın derdinde olduğumuz için zamanında "hayali ihracat" diye bir şey icat etmişliğimiz bile vardır.

Günü kurtarmak bizde düstur olduğundan bir aylık göz boyamaya dört yılımızı satarız. Sattığımızın sadece 4 yıl ya da 1460 gün değil; o 1460 gün boyunca ne yeyip ne içeceğimiz, nasıl yaşayacağımız, hangi okulda nasıl okuyacağımız, sokakta nasıl yürüyeceğimiz, başımıza bir iş gelse kendimizi nasıl savunacağımız, bizi nasıl savunacakları olduğunu düşünmeyiz. Düşünmeyi pek sevmeyiz. O gün eve sağ salim ulaşmış, televizyonda da dizimizi izleyebilmişsek daha da bir şey düşünemeyiz, yeter. Di...

Bu 40 günün sonunda ise her şey biraz daha farklı görünüyor gözüme sanki. Sanki aslında bizim hakkında hiç konuşmadığımız, birbirimize hiç göstermediğimiz bir yanımız, yarımız varmış. Sanki biz bütün o nobranlığının altında pamuk gibi bir kalp taşıyan Hulusi Kentmen'mişiz. Çocuğuna "gir artık içeri" diye bağırıp terlik atarken bütün derdi tasası yine o çocuk olan anneymişiz. Oğlunun ensesine şaplağı indirip "eşek sıpası" diye seven babaymışız. Ya biz neden böyleymişiz?

Bugün el ele tutuşmaktan imtina etmek bir yana güven duyduğumuz herkes dün de aynıydı. Biz de aynıydık. El ele tutuştuğumuz an farkına vardık belki ama biz hep aynıydık. Siz de aynısınız. Siz derken bile tuhaf geliyor ama aslında siz de aynısınız. Toprak aynı, hava aynı, su aynı; nasıl farklı olacaksınız ki, nasıl farklı olacağız ki. Bir elimizden tutsanız anlayacaksınız...

5 Temmuz 2013 Cuma

Barika'nın kuyusu: BİZ VAR YA BİZ

Barika'nın kuyusu: BİZ VAR YA BİZ: Hayat hep sürpriz hep sürpriz... Hayatımın en güzel haberlerinden ikisini, hayatımın en az güzel haber aldığım döneminde aldım. Bu kı...

BİZ VAR YA BİZ



Hayat hep sürpriz hep sürpriz...

Hayatımın en güzel haberlerinden ikisini, hayatımın en az güzel haber aldığım döneminde aldım. Bu kısırlığa ironik bir şekilde son veren haberlerin ayrıntılarını sahiplerinden gerekli izinler çıktığında paylaşacağım; hem de ne paylaşmak! Ortalarda lastik top gibi zıp zıp zıpladım sayelerinde.

Ama işte... Öyle bir zaman dilimindeyiz ki; elim bir şeyleri paylaşmaya gitmiyor. Hayatımızın sosyal ağları askıya alınmış gibi. Sessiz sedasız tatile gitmeler, tek kare bile fotoğraf çekmemeler, kendini hiç bir mekanda etiketlememeler falanlar filanlar. Biz ki bu sosyal medyayı böyle böyle var etmiş bir nesildik; şimdi de onu yine biz yeniden şekillendirdik. Bu harika bir otokontrol! Ki kimse bir diğerine "yapma la ayıp" bile dememişti.

Biz demişken...

Mahkeme, Gezi Parkı'nı bize verdi. Biz derken halka, insanlara, bu şehrin bu ülkenin insanlarına. İçinde en son polislerin beyaz plastik sandalyelerine kurulup çekirdek çitledikleri park, artık bize açık. Değil mi? En azından mahkeme "hayır yıkamazsınız" dedi. Gerçi onlar yıkmaz yakar; fark etmez.
Bir rivayete göre belediye Ramazan'da Gezi'de iftar çadırı açacakmış. İnsanın aklına itişme senaryoları geliyor: çadır öyle olmaz; böyle olur, hıh! Ah bizi orada bıraksaydınız biz iftarın kralını yapardık orada yedi alem hep beraber, her akşam, siz bile inanamazdınız ama işte... Yemedi. Bizi yemeye çalıştınız, yedirmeyiz. Etimiz kart zaten bizim. Zayıflık takıntımız var, hep diyetteyiz falan, gerek yok. Ama kemiklerimiz sağlam, kırdığın yerden yeniden kaynar.
Dedikleri üzere zaten "gürleşiriz biz kestiği yerden"
Al bak, yine yazı nereye geldi. Hep burdayız zaten, hep...